×

Liyakat “Âkil (Akıllı) ve Fâzıl (Erdemli) olmak”



Liyakat
“Âkil (Akıllı)  ve Fâzıl (Erdemli) olmak”


H. Avni Gündüz
Elektrik Mühendisi 

Tanımlar üzerinde durmayı pek sevmeyiz. Vakit kaybı sanmak mı? veya “ben bunu biliyorum zaten” demenin bir ifade şekli mi? Net bir şey söyleyemem ama konuşmalar sırasında geçen bir kelime veya kısaltmanın tanımlanmasının, sonraya bırakılsa bile üzerine gidilmez. Bu nedenle de pek çok tartışmalarımız birbirimizi tam anlayamadan biter.


Liyakat kelimesinin de ne anlama geldiği konusunda uzun yıllar üstün körü bilgi sahibiydim. Kısaca işini iyi  bilen ve yapan anlamında bir kelime idi benim kafamda. Yetiştiğimiz çevre, pek çok fazla üniversite bitireni olmayan Anadolu şehir ve kasabalarından biri olduğundan Valisi, kaymakamı, komutanları, müdür ve memurları hep “liyakatli” kişiler olmalıydı! Okulumuzdaki başöğretmen sanki bütün öğretmenlerden hepsinin bildiklerini bilirdi! Okumuş olan doktor, avukat ve mühendis grubunun yaptığı işler tartışılmaz ve doğruya en yakın olduğu peşinen kabul edilirdi. Liyakatli olmasalar oralarda olmazlardı herhalde.
 

Toplum hayatına girmeye başlayınca bazı şeylere “böyle de olmaz ki” demeye başladık yavaş yavaş. Üniversiteye gittiğimizde dar çevreden geniş bir kültürel çevreye girince görüş açımız genişlemeye sorgulamalarımız da doğal olarak artmaya başladı. Haksızlık olarak gördüklerimizi düzetme inanç ve arzumuz dönemin yarattığı ortamda öğrenme ve eylem olarak devam etti. Öğrenme sürecinde de söylenen bazı terimler ve sloganların anlamı “zamanın hızlı akmasından” dolayı detaylandıramadan öylece kaldı. 

 
Çalışma hayatımız 80 sonrasının “askeri yönetim gitsin demokrasi gelsin de nasıl olursa olsun” sıkıntılarıyla başlayıp “yaa, askerler bunlardan iyiydi!” sözleri arasında geçti. Umulmadık kişilerin çeşitli kurumlarda yetkili olmaları, “siyaset” denilen şeyin bizim toplumda ne anlama geldiğini yaşayarak öğretti bize (çok geç oldu). Ve hala bir şeylerin düzelebileceği inancıyla dernek ve sendikalarda çalışmaya devam ettik. Ediyoruz da...

 
İzmir belediye başkanı Yüksel Çakmur, yayınlanan bir broşürde “cehl-i mürekkep” sözünü kullanmıştı. Okumuş, mürekkep yalamış cahillerin “Bilmemek ve bilmediğinin farkında olmamaktır. “  anlamında bu sözü, şehrin bazı sorunları hakkında bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup fikrini beyan edenler için kullandığı anlaşılıyordu. Okumuş cahil! Bir de bunların yönetim kademelerinde olduğu düşünülürse…

Liyakat deyince “işe uygun ehil ve uzman kişi” olmasının yanı sıra özünde etik ve erdem gibi değerleri de barındırdığını, üstelik “okumadığımız” Anayasanın 70.maddesinde yazan “hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” hükmünü Anayasa’yı sürekli çiğneyerek uygulamadığımızı, asırlar öncesinde Sokrates’in “Yöneticiler bilge olmalı” sözüne Mevlana’nın “Ey akıl sahipleri, meslek edinmede o işin ehli olan, düzgün bir kişiden yardım isteyin. Ey kardeş, inciyi sedefin içinde ara; mesleği meslek sahiplerinden iste (Mesnevi, V/1055-1056, 2015: 650).”

Dediğini görmüyoruz da işin ayırdında olmadan sadece sema gösterilerini izliyoruz.

Ülkelerin etik, ahlak ve yasalara uymalarındaki oran liyakat anlayışının da içselleştirilmesini sağlıyor. Elbette dünya üzerinde her ülkede liyakatsiz meslek sahipleri var ancak geniş bir kesimin buna karşı çıkıyor olması önemli. 

Yurt dışına bir proje için gitmiştik. Gittiğimiz kurumun müdürü emekli olacakmış. Biz hemen yerine kim gelir diye sormaya başladık. “Bize ne?” Demiyoruz. Meraklıyız o konularda. “Roger olur” dedi muhatabımız. 

“Sen olsan yapamaz mısın?” diye sordum. 

“Yaparım ama Roger biraz daha önde” dedi. Durmuyoruz tabii ki. 

“Eeee, şimdi sizin valiye başkandan torpil yaptırsak, vali de sizin genel müdüre söylesee... Seni müdür yapmazlar mı?” 

“Yapar ama genel müdür beni zaten biliyor ki” dedi. 

Konuyu yönetim bilimleri dersleri veren şahsa da açtık bir ara. Ona da anlatamadık. Aklı pek yatmadı; Bir müdürlük için koca başkan, koca valiye onun da koca genel müdüre söylemesi için neden telefon açılsın ki? 

Allah Allah, derdimizi anlatamadık.
 

Gel zaman git zaman o grup İzmir’e geldi. Eğitim notlarının hazırlanması için (ISD; İnstructional Systems Development (Öğretim Sistemleri Geliştirme)” uygulaması yapılacak ve küçük bir eğitmen grubu eğitilecekti. Çalışmalar devam ederken bizim kurumların kıt kanaat (şimdikiler gibi değildi) olanakları ölçüsünde misafirler ağırlanmaya çalışılıyordu. Derken çevre müesseseleri de görmek istedi bizim yönetim uzmanı. Aydın, Muğla ve Çanakkale’ye gittiler. Oradan da Genel Müdürlüğe. Aslında İzmir’e gelmeden önce Genel Müdürlük yetkilileriyle görüşülmüş, toplantı yapılmış ve sonra İzmir’e gelmişlerdi. Gözlemlerini Genel Müdürlüğe aktarıp raporlamaya geçeceklerdi. 

İzmir’e geldiklerinde normal olarak izlenimlerini sormak istedik. Aldığımız yanıt çok manidardı;  “When I return to my country, I will make friends from the high society (Ülkeme döndüğümde yüksek sosyeteden dostlar edineceğim)”. Dedi. Peter işi öğrenmiş. Çünkü Genel Müdürlük’te son derece güzel ağırlanmışlar. Bakan bey Çanakkale’li ya, hafta sonu Bakan bey Çanakkale’ye gelince TEDAŞ İl Müdürü “brief” vermiş. Bakan bey de açmış telefonu Genel Müdür’e. “Böyle güzel çalışmalar oluyor ve neden benim haberim olmuyor?” demiş. Genel Müdür de gereğini yapmış!

Kamu kuruluşlarında pek çok projenin hazırlanıp dosyalara atıldıklarını biliyoruz. Kamuda Reform Projeleri. Saymakla bitmez ama sonuçta bu proje de çoğu proje gibi raflarda duruyor olsa bile eğitim tarafı çıktıları fena değil aslında. EKAT eğitim notları hazırlandı ve geliştirilerek uygulanıyor. Eğitim merkezleri yenilendi. TEDAŞ’ın yeniden yapılandırılması keşke ISD yöntemleriyle, Milli Prodüktivite Merkezi ile yapılan çalışmaların birlikte değerlendirilmesiyle olsaydı.

Daldık yine farklı konulara. Ne diyorduk? Liyakat sahibi yöneticiler mi? 


Notlar: 
1. LİYAKAT TDK Sözlük 
   -isim Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu; değim:
  - isim ► yeterlilik
 
2. Milli Prodüktivite Merkezi 
 
3. Cehl'i ...
3.1   Cehl-i basit: Bilmemek ve bilmediğinin farkında olmaktır. Bu gibi insanların öğrenme imkânı vardır.
3.2  Cehl-i mürekkeb: Bilmemek ve bilmediğinin farkında olmamaktır. Bilmediğinin şuuruna ermedikçe öğrenme imkânı yoktur.
 3.3  Cehl-i Mik'ap: Bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen ama en doğru bildiğini iddia eden, katmerli câhil. Derinliği olan üç boyutlu cehalet. Bilmediği halde, kendini biliyor zannetme veya yanlış malumatını doğru kabul etme halidir. Yani, yanlış bilgisini ilim sanmaktır. Bırakınız bir şey öğrenmeyi iddialı olduğu konuda kendisine bir şey öğretmek bile mümkün değildir.
https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2019/12/04/kac-turlu-cehalet-vardir 
 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt