×

Yasak



Yasak

Dr.Vural Yiğit

O günlerde, basında ve radyoda en çok duyulan ve anılan sözcük, “Ambargo” idi. Amerika’nın, Türkiye’ye uygulamakta olduğu silah ambargosundan bahsediliyordu. Oysa bize okulda öğretilen ambargo  bir ülkeye uygulanan, siyasi ve ekonomik  yaptırımlardı. 
 

Üstelik bu yeni bir şey de değil. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı’ndan önce Şah İsmail yönetimini zor duruma düşürmek için İran’dan gelen ipek hammaddesine ambargo uygulamış. İpek, İran’ın önemli ihraç mallarından biriymiş o zamanlar. Sonuçta bir yasak getirme ve yasaklama anlamına geliyor ambargo.

“Yasak” sözcüğü ise günlük yaşamda duyduğumuz ve şahit olduğumuz en olağan bir şeydi. Daha çocukluğumuz hatta bebekliğimizden itibaren, “Oraya çıkma”, “Sus ağlama”, “Her şeyi ağzına sokma”, “Yerine otur.”, “Dokunma cıs yapar.”

Bir de dini yasaklar var ki sorma gitsin, say say bitmez; içki içmek, domuz eti yemek, yalan söylemek, faiz almak, kumar oynamak, define kazmak, zina etmek, zulmetmek, ziynet takmak, deniz ürünlerini yemek, başını açmak, adam öldürmek haramdır.  “Haram”, sözcüğünü de ne sık duyardık, yasağın Arapçası olsa gerek.

Anladığım kadarı ile yasak iki şekilde oluyor: Resmi veya gayri resmi. Resmi yasaklar, devlet tarafından konulan yasaklar ki saymakla bitmez. İthalat, ihracat yasakları, trafik, devlet sırrını açıklamak, vergi kaçırmak, ruhsatsız yapı yapmak, tarihi eser kaçırmak, sıkı yönetim yasakları, karantina,  avlanma yasakları, orman yakmak gibi gibi sonsuz yasak getirmiştir devlet büyüklerimiz. Bunların çoğu kamu düzeni için gereklidir ve vatandaşlarımız da bunlara harfiyen uyar! Hele bir uymasın karşısında devleti ve kolluk kuvvetlerini bulur. Her birinin sıkı cezası vardır. 

Vatandaşımızın birbirine koymuş olduğu yasaklar da trajikomik olaylara yol açar. Bunlar öylesine çeşitli ve kapsamlıdır ki incelemek ve anlamak için ayrı bir bilim dalı gerekir.



En yaygın yasak levhaları, “ Kapı önüne park etmeyiniz,”  ve “Sigara içmeyiniz,”dir. Bunun anlamı buraya park edilir ve sigara içme yeridir anlamına gelir. Çünkü levhada, araç ve sigara logoları vardır ve kırmızı bir daire içine alınmıştır. Nasıl ki kırmızı ışıkta geçmek doğal ise bu da öyle olmalıdır. Ortadaki yan çizgi de ne anlama geliyorsa!

Bir zamanlar, boş arsa duvarlarına kireçle yazılmış, “Buraya işemek yasaktır, işeyen eşektir,” uyarıları, yasak kapsamına girmediği için ve etrafta boş arsa kalmadığı için güncelliğini yitirmiştir.

Trafikte o kadar çok yasak işareti ve levhası var ki hangisine uyacaksın. Uymaya kalksan 100 metre bile gidemezsin. Örneğin “Tek yön” işareti, kebapçı ve kargo motosikletleri için geçersizdir.  Dönülmez ve girilmez işaretleri de o kadar anlamsızdır ki adamın evi ve dükkânı bu sokakta ise dolaşıp sokağın öbür baştan mı girsin yani, çok mantıksız. Bir de üçgen tabela uyarıları var, bunlar tehlike anlamına geliyormuş, trafiğe çıkmak zaten başlı başına bir tehlike değil mi? Ne gerek var sanki bunca levhaya!


Bir de orman ve piknik yerlerinde, mangal yasağı var ki anlamak mümkün değil. Yahu etini, sucuğunu almışsın, bir hafta sonunu beklemişsin, bir mangal da yakmayacak mısın yani! Neymiş, dumandan göz gözü görmüyormuş, yangın çıkıyormuş. Adamlarda mangal kültürü yok ki tadına varsınlar. Arkasından her yerde “çöplerinizi atmayın” yazıları. Adı üstünde çöp işte,  açığa bırakmayacaksın da eve mi götüreceksin. Çöp kutuları ta bilmem nerede.  Kim götürecek oraya? Pikniğe gelen, çöp istemiyorsa kendisi toplasın. Bak ben hiç şikâyet ediyor muyum çöpten, külden, dumandan.
Asıl akıl erdiremediğim bir yasak çeşidi de “hayvanları beslemek, kuşlara yem vermek yasaktır,”  levhaları. Yarabbim, bu ne aymazlık, ne gaddarlık ne hayvan sevmezlik. İnsanları sevmiyorlar ki kedileri köpekleri, kuşları sevsinler. Neymiş, kuru mama onların doğal besini değilmiş. Dışarıdan ihtal ediliyormuş. Memlekette at, eşek mi kaldı ki yerel yapılsın, elbette dışarıdan gelecek. Bir de bu mamaları yiyen kediler köpekler yılda üç kez doğuruyorlarmış. Tabi doğuracaklar efendim, hayvan bu. Çok çocuk yapan insanlara neden bir şey demiyorsun da hayvanlara takılıyorsun?
 

 
Allahtan hayvanları koruma dernekleri var da bu konuda meydan savaşı veriyorlar. Geçenlerde bir olaya şahit olmuş bir arkadaşım. Tatil yörelerinin birinde zehirli bir denizanası, sahilde yüzmekte olan bir hanıma çarpmış. Kadıncağız acı içinde kıvranıyor. Kocası yanan yerlere bir şeyler sürerken, civardaki gençler de başkalarına zarar vermesin diye denizanasını sudan çıkarmışlar. O sırada kasabanın hayvanları koruma derneğinin başkanı bir hanım gelmiş, ölü denizanasını görünce, “Vay, siz nasıl bir canlıyı denizden çıkarıp ölüme terk edersiniz? Onun da yaşam hakkı var”  diye, bar bar bağırmış, yağmış, gürlemiş.  Acı içinde kıvranan hanımın kocası da “Hanımefendi siz denizden çıkan midye ve ahtapot yemiyor musunuz?” demez mi? Adama bak, o başka bu başka. Derken birkaç gün sonra, koruma derneği başkanı bu hanımı da denizanası dağlamaz mı, çığlık çığlığa hastaneye koşmuş kadıncağız.

Ünlü bir yasak hikâyemiz de “Hariçten gazel atmak yasaktır.” Bir konuyu iyice bilmeden görüş ve düşünce ileri sürmek anlamına gelen bu deyimin aslı şöyle: Eskiden Gazino ve meyhanelerde,   hânende teganni ve sâzendeler, fasıl icra-i sanat ederlerken, kafası biraz kıyak arkadaşların koroya gazel atarak dahil olmalarını önlemek için yazılan uyarıdır bu. Ara Güler’in ünlü bir fotoğrafında. “Saz esnasında hariçten şarkı istemek polis emriyle men edilmiştir,” yazısı yer alıyor. Bu arada yasakla ilgili eski bir sözcüğü de dağarcığımıza katmış oluyoruz. “Menetmek.”

Bakmıyor çeşmisiyah feryade,
Yetiş, ey gamze, yetiş imdade.
Şimdi, Hamiyet Yüceses bu şarkıyı söylerken gel de gazel atma. İster menet, ister yasakla.

Asıl yasaklarla, askerlikte karşılaşırsın. Pek çok şey yasaktır askerlikte ve anında cezalandırılır. Örneğin emre itaatsizlik, sakal bırakma,   birliklere yaklaşma, fotoğraf çekme filan. Eee, doğrusu da budur, askerlik disiplin ister. Bu konudaki en güzel deyim, Mehmetçiğin,      “Yassak  hemşerim” sözüdür. Yasak dendi mi iş bitti. 


Şimdilerde profesör olan bir Alman dostum vardı. Adı Spiess, uzun yıllar önce öğrenci iken Türkiye’ye gelmiş. Meraklı bir adam, Anadolu’yu karış karış gezmiş. Bir ara Erzurum’a gelmiş, ne bilsin,  askeri kışlanın etrafında dolaşıp fotoğrafını çekmiş. O yıllar soğuk savaşın, en sıcak günleri, Mehmetçik onu görüp, “Yasak hemşerim” demiş. O da, bana yakınlık gösteriyor diyerek devam etmiş çekmeye. Bunu derdest edip, karargâha götürmüşler. Tabii anlaşamıyorlar, ne yapacaklarını da bilmiyorlar,  önce karavanadan karnını doyurmuşlar, sonra birlik, birlik dolaştırıp merkeze getirmişler. İş anlaşılınca da trene bindirip yollamışlar. Bu arada yemek içmek, dolaştırmak bedava olduğu için Alman’ın hoşuna gitmiş bu iş. Daha sonra ünlü bir profesör olunca Türkiye’ye sık gelmeye başladı. Çok da seviyor ülkemizi. Tam bir Türk dostu ve hayranı. Bir seferinde yine gelmesi gerekti. Ekmek elden su gölden ya, bu kez erken geleyim de etrafı gezdirirler diye düşünmüş. Hafta sonu çıktı geldi. Aksilik bu ya o Pazar günü ülkede nüfus sayımı olacak. Dışarı çıkma yasağı var, sakın otelden çıkma diye tembihledik. Akşamüstü geldim ki arkadaş yerinde yok. Yasak saatinde dışarı çıktı, aldılar götürdüler diye düşündüm. Seninki gerçekten dışarı çıkmış ve anında yakalanmış. Pasaportunu gösterince de bu yabancı diye serbest bırakmışlar, o da vapurla karşıya geçmiş. Her yeri sakin sakin gezmiş, görevliler buna hep yol gösterip, araçlara bindirmişler, bedava dolaştırmışlar. Hayatından çok memnun, ağzı kulaklarında döndü. Bundan sonra her gelişinde, “Bu sefer ne yasak var?” diye soruyor, Türkiye’nin yasaklarını çok seviyormuş, “Hep işime yarıyor,” diyor.

Ayni Alman arkadaşım ile bir tatil günü Büyükada’ya gitmiştik. Her tarafta bir inşaat bir tamirat. İşçiler haldır haldır çalışıyor, çimentolar karılıyor, çekiç, kürek sesleri etrafa yayılıyor. Şikâyeti seven arkadaşım;

“Bugün tatil değil mi, işçiler neden çalışıyor? Yasak değil mi?” diye sordu. “Evet yasak.” “Peki, neden kimse polise bildirmiyor? Almanya’da şikâyet herkesin hobisidir.”

“Bu bizde olmaz,” dedim. “Komşuyu şikâyet, ispiyonculuğa girer.” İspiyonculuğun ne olduğunu anlamadı tabii, casusluk sandı. Kafasını düşünceli düşünceli salladı. 

“Hem komşu, komşusunu neden şikâyet etsin ki ertesi gün o da tamirata başlayacak.” “Yani al gülüm, ver gülüm.”  Ne dediğimi yine anlamadı, ne bilsin inşaatla gül çiçeğinin ilgisini. Neyse böyle her şeyi yabancılara anlatmak zor oluyor. Ne de olsa kültür farklılığı var, her şeye kendi bakış açılarıyla yaklaşıyorlar. Yine bir süre önce, eskiden evinde pansiyon kaldığım bir Amerikalı madam, Türkiye’yi merak etmiş. İlerlemiş yaşına rağmen atlayıp geldi. Biz yazlıktayız, misafir edip ağırladık. Bir ara tekne turuna gidelim diye tutturdu. Gürültü patırtı olur, müzik açarlar bangır bangır bağırtırlar dedik, anlatamadık.

Mecburen tura katılmak için tekneye bindik. Önce tombul bir hanım karşımıza gelip oturdu, bekletmeden yaktı sigarayı. Her tarafta, sigara içmek yasaktır, yazıları var. Madam hemen itiraz etti yasak levhalarını göstererek. Sigarayı tüttüren tombul kadın anlamadı, hatta şirinlik olsun diye madama bir de sigara ikram etmeye kalktı. Madam hemen kaptana şikâyet edelim diye tutturdu. “Madam kaptan da şu an sigara içiyordur,” dedim. Baktık gerçekten de şiş göbekli, partal kılıklı kaptan sigarayı yakmış tüttürüyordu. Madam dellendi, “Öyle ise polise gidip şikâyet edelim,” dedi. Madam polis de sigara içiyordur, bir şey yapmaz dedim. Öyle ise belediye başkanına gidelim diye tutturdu bu kez. Baktım iş valiye, bakana kadar uzayacak, mecburen tekneden indik. Tabii paramızı geri alamadık. Kaptan “Binmeseydiniz,” deyip işin içinden çıktı.

İşte böyle, yasağın ve yasaklamanın milli kültürümüzde önemli bir yeri var. Hatta bu konuda pek çok atasözümüz de bulunuyor. Örneğin; “Yasak savmak”, bir nesne veya bir işi, gönülsüz olarak, üstünkörü yapmak demek. Ne kadar anlamlı değil mi? Bir de “Yasağı delmek” sözü var ki bu konuda üstümüze yoktur evvelallah.

Vural Yiğit, 

22 Temmuz 2024

 
Paylaş:
E-BÜLTEN KAYIT
Güncel makalelerimizden haberdar olmak için e-bültene kayıt olun!
Sosyal Medyada Bizi Takip Edin!
E-Bülten Kayıt